Dünyada müzeler Fransız Devrimi’nden sonra özel bir güç sembolü olmaktan çıkarıp kamuya açık bir aracı haline getirmiştir. Müze eğitiminin başlangıcı, Paris’teki ilk kamusal müze olan Louvre’da 1793 yılında açılmış olan ilk sergiye kadar uzanır. Avrupa’da müze eğitiminin tarihi iki reform dönemine özetlenecek olursa: 19. yüzyılın ortalarından I. Dünya Savaşı’na kadar tarihlenen ilk dönemde müzeler, ulusal ve emperyalist gücün gösterilmesine çeşitli bilimsel problemlerin ve bir dereceye kadar eğitimin araştırılmasında aracı olmuş; 1919-39 arasına tarihlenen ve milliyetçi, politik konulara ağırlık verilen öte yandan sanat ve bilimle ilgili yeni fikirlerin de sergilendiği ikinci dönemde ise müze eğitiminde büyük bir ilerleme meydana gelmiştir. Müzelerin eğitici rolü modern müze kadar eskidir ancak müze eğitiminin bir uzmanlık alanına dönüşmesi İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleşmiştir (Özmen, 2018).
Louvre’u gezerseniz beşeriyetin uzun tarihi ve yaygın coğrafyası üzerinde bir fikir edinmemeniz mümkün değil. Avrupa’da bu gibi müzelerin ziyaretiyle de insanın dünyası değişir. Tarih öğreniminin ve eğitimin biraz böyle olması gerekiyor. İlber Ortaylı, 2008, Milliyet
Müze eğitiminin öğrenme kuramlarıyla sıkı bir ilişkisi vardır. Günümüzde en etkin sınıf dışı eğitim ortamlardan biri kabul edilen müzeler, özellikle 1980’lerden itibaren, dünya genelinde aktif öğrenme yöntemlerinin geliştirilmesi, birincil kaynakların kullanımına ve araştırmaya olan ilginin artmasıyla daha da önem kazanmıştır (İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü, 2011). Tarih eğitiminde kanıt temelli yaklaşımlar, müzelerin bu anlamdaki işlevinin önemini de göstermiştir. Sergilenen nesneleri, mekanın da ruhuna uygun bir şekilde gözlemlemek, tarih eğitimine bu anlamda itici bir ivme kazandırabilecektir. Çünkü bu etkinlik bir tarafıyla da klasik öğretim metodunun cansız yapısının aksine dinamik ve duygulara da hitap eden yapısıyla öğrenmede farklı bilişseller süreçleri de devreye sokmaktadır. Dolayısıyla tarih eğitimi özelinde müzeler, Türkiye’nin sahip olduğu müzelerin nitelikli ve zengin yapısı da düşünüldüğünde, güçlü öğrenme ortamlarıdır. Fakat Türkiye’de müzeciliğin daha eski bir tarihi olmasına karşın müzedeki eğitiminin potansiyeli ne yazık ki geç keşfedilmiştir.
Efes Kazıları, 19. yüzyıl
Türklerde müzecilik anlayışının gelişmesi Selçuklularda Sultan Alaattin ile başlamıştır. Osmanlı döneminde ise Fatih Sultan Mehmet döneminde Topkapı Sarayı’nın bahçesindeki Çinili Köşk’te tarihi ve arkeolojik eserler sergilenmiştir. 1846 yılında, Sultan Abdülmecit’in emri ile bazı eski eserler ve eski silâhlar Aya İrini Kilisesi’nde toplandı. Daha sonra1868 yılında, Ali Paşa’nın sadrazamlığı sırasında, bu kilise ve içerisindeki eserler “Müze-i Hümayun” adı altında ilk müze olarak açıldı. Bu dönemde Maarif Nezareti, Osmanlı Devleti sınırları içerisinde bulunan tüm tarihî eserlerin İstanbul’a gönderilmesi konusunda bir emir yayınladı. 1881 yılında, Osman Hamdi Bey müze müdürü olunca, gerçek anlamda müzecilik çalışmaları başladı. Osman Hamdi Bey 1883 yılında eski eserlerin yurt dışına çıkışını önleyen “Eski Eserler Kanunu”nu hazırladı. Yine bu dönemde, Anadolu’daki kazılar denetim altına alındı. Müzecilik, özellikle Atatürk’ün ilgisiyle, cumhuriyet döneminde büyük önem kazandı. Atatürk, Efes Antik Tiyatro kazılarını bizzat izlemiştir. Çeşitli tarihlerde Alacahöyük, Gavurkale, Ahlatlıbel, Efes, Bergama, Aspendos tiyatrolarını gezmiş, buraların restore edilerek kültürel etkinliklere açılmasını istemiştir. Atatürk’ün emri ile bir yandan yeni müzeler kurulurken bir yandan da bazı tarihsel anıt ve yapılar müze olarak kabul edildi. Yine bu dönemde, müzecilik ayrı bir bilim dalı olarak ortaya çıktı. 1945 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, bugün Anadolu’yu bir açık hava müzesi durumuna getiren önemli çalışmaların temelini attı (İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü, 2011).
Müzeler, uygarlık tarihine tanık olmuş nesnelerin sergilendiği mekanlardır. Dolayısıyla bir geçmişimizin olduğunu ve bunun neye benzediğini bize yansıtır. Tarih bilimi de bu yansımadan faydalanarak geçmişe dair bir portre çizer. Bunu yaparken kendi yöntemlerini bu nesnelere uygular. O halde sadece tarihçiye açık olmayan bu mekanlarda gezinen her birey geçmişe dair bir yargı üretebilir. Bu yargılarımızın gerçeklikle ne derecede uyuştuğu ise her zaman spekülatif kalacaktır. Wallerstein (2013, s. 21): “Esas olarak dünyayı baştan sona bütünüyle bilmemiz ve geleceği kesin bir doğrulukla tahmin etmemiz, doğal olarak imkânsız olsa bile, varoluş koşullarımızı geliştirmek ve gerçekliği daha iyi yorumlamak için, ne öğrenebilirsek öğrenmeye çalışmak son derece yararlıdır.” der. Bu söylemin geçmişimiz için de aynı anlamı taşıdığını göz önünde bulundurursak “gerçekliği daha iyi yorumlamak için, ne öğrenebilirsek öğrenmeye çalışmak son derece yararlı” olacaktır. Müzeler de bu çaba için oldukça eşsiz deneyimler sunabilir. Fakat Dewey’in (2007) de belirttiği gibi deneyim her zaman olumlu öğrenmeyle sonuçlanmayabilir. Dolayısıyla bu deneyimden önce, esnasında ve sonrasında doğru öğrenmeyi etkin kılabilecek bazı pratikler şarttır. Müze deneyimi için de durum budur.
1988 yılında düzenlenen 12. Milli Eğitim Şurası’nda alınan kararların 17. Maddesi’nde “Okullarda tabiat koleksiyonları, müzeler, sergiler, seralar ve hayvan yetiştirme yerlerinin kurulması; öğrencilerin gözlem, araştırma ve uygulama yapmalarının teşvik edilmesi; çevrede mevcut müzelerin ve benzer yerlerin gezdirilmesi” ifadesi yer almıştır (Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, 1988). Türkiye’de bu ve buna benzer ifadeler 1990’lara kadar söylene gelmiş fakat genellikle söylemden öteye gidememiştir. Buna mukabil Türkiye’de Müze eğitiminde asıl gelişme 1990’lardan sonra yaşanmıştır. 1989’da Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Müzecilik Ana Bilim Dalı’nın, 1998’de Ankara Üniversitesi’nde Müze Eğitimi Yüksek Lisans Programı’nın kurulması bu alan için akademik bir zemin oluşturmuş; bu konuda tartışma, araştırma ve projeler yapılarak bir müze eğitimi ortamı oluşmaya başlamıştır (Tezcan Akmehmet ve Ödenak, 2006). 1998 yılında kurulan Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müze Eğitimi Anabilim Dalı, Türkiye’de müze eğitimi formasyonu almış uzman kişi gereksinimini sağlamak üzere kurulmuştur. Türkiye’de, müzecilik formasyonundan farklı olarak, müze eğitimi formasyonu vermektedir. Kültür Bakanlığı ile işbirliği içinde olan Anabilim Dalı’nın, yükseklisans öğrencileri, genellikle müzelerde çalışan arkeolog ve sanat tarihçilerinden oluşmaktadır (Ata, 2002).
2007’den itibaren Tarih Öğretim Programlarında, dersi amacını ifade eden maddeler arasında müzelerin önemi ve kullanımının gerekliliği her zaman vurgulanmıştır. Örneğin 2018 Tarih Öğretim Programı’nda “öğretmenlerin dikkat etmesi gereken hususlar” arasında müzelerle ilgili olarak şu ifade yer almaktadır:
Öğretmenler konuların öğretiminde yer temelli öğrenmeye dayalı etkinliklere de yer vermelidirler. Bu çerçevede, öğretmen denetiminde sanal müze ziyaretleri, çevre ve okul imkânları uygun ise tarihi mekân ve müze ziyaretleri yapılmalıdır. Öğretmenler ziyaretlerin; ilişkilendirilen kazanım ve açıklamaları doğrultusunda planlanması, uygulanması ve sonuçlandırılması konusunda gerekli tedbirleri almalıdır.
Fakat yukarıda da ifade edilen “okul imkânları uygun ise tarihi mekân ve müze ziyaretleri yapılmalıdır” herhangi bir yükümlülük yerine bir tavsiye niteliğinde olduğundan, okulların tarih öğretiminde müzeleri kullanmaları kısıtlı ya da hiç olmamıştır. Bunun yanında öğretmenlerin gerekli pedagojik yeterlilikleri olmaması ve müfredat yoğunluğu hasebiyle müzelerden yeterli derecede istifade edilememiştir.
2019 yılında ise MEB’in “Müzede Eğitim Etkinlikleri” programı çerçevesinde yeni gelişmeler yaşandı. Ankara Üniversitesi Müze Eğitimi Ana Bilim Dalı, Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi ve Kültür Bakanlığı desteği ile geliştirilen program için “Müze Eğitimi Öğretmen El Kitabı” ve “Müze Etkinlik Kitabı” hazırladı.
Kitapta etkinlik geliştirilirken aşağıda belirtilen ilkelere dikkat edilmiştir (MEB, 2019b):
- Türk Millî Eğitiminin amaçlarına uygun olarak, disiplinlerarası bir yaklaşımla, öğrencilerin gelişim düzeyi, çevre özellikleri ve öğretim programında belirtilen esaslar dikkate alınarak, geliştirmek ve uygulamak.
- Katılımcıların bilgi, beceri ve değerlerini geliştirmelerine, sosyal, kültürel, eğitsel, bilimsel, teknolojik, sportif ve sanatsal etkinliklerle kültürü özümlemelerine yardımcı olmak.
- Katılımcıların kendilerine güvenen, sistemli düşünebilen, girişimci, planlı çalışma alışkanlığına sahip, duygularını estetik yollarla ifade edebilen ve yaratıcı düşünceleri gelişmiş bireyler olarak yetişmelerini sağlamak.
- Katılımcıların araç-gereçleri, kaynakları ve zamanı verimli kullanmalarını, sanattan zevk almalarını sağlayarak, onları yaratıcı ve eleştirel düşünmeye, araştırma yapmaya teşvik ederek yurttaşlık bilinci geliştirmek.
- Katılımcıların etkinlik sürecinde deneyimlerini kullanmasına ve çevreyle etkileşim kurmasına olanak sağlayarak, onların sosyal duyarlılığını geliştirmek.
- Katılımcıların etkinlikler aracılığıyla elde ettikleri bilgi ve becerilerini önceki öğrenmeleriyle bütünleştirmelerini desteklemek.
Yine 2019 yılındaki Müze Eğitimi Sertifika Programı kapsamında iki yıl içerisinde 15 bin öğretmenin müze eğitimi alması hedeflenmiştir. Millî Eğitim ile Kültür ve Turizm bakanlıkları arasında imzalanan iş birliği protokolü çerçevesinde öğretmenlerin müzeyi sınıf ortamı olarak kullanması, bilgi ve birikimlerinin artması amacıyla düzenlenen “Müzede Eğitim Etkinlikleri”nin pilot eğitimi tanıtım programı Anadolu Medeniyetleri Müzesi´nde gerçekleşti (MEB, 2019a). Bununla beraber MEB’in hizmet içi eğitim planlarında da müze eğitimine yönelik kurslar düzenlenmeye başlanmıştır. Müze Eğitimi Sertifika Programı’nda yaşanan gelişmeleri takip ederek, web sitemizin ilgili kısmından sizlere aktaracağız.
Bugün müze eğitimi ve müzeciliğe yönelik, Akdeniz Üniversitesi Müzebilim Anabilim Dalı, Mimar Sinan Üniversitesi Müzecilik Programı ve İstanbul Üniversitesi’nde kurulan Müze Yönetimi yüksek lisans programlarında müzebilim alanlarında yüksek lisans dersleri yürütülmektedir. Ankara’da Başkent Üniversitesi’nde Müzecilik Yüksek Lisans Programı açılmıştır. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde 42 ise Müzecilik Lisans ve Lisansüstü Programları öğrenci kabulüne başlamıştır. Müzecilik Programlarında Müze Temaları ve Sergileme, Türk Müzecilik Tarihi, Sanat Antropolojisi, Müzecilikte Eğitim Programları, Küratörlük ve Müzeler gibi dersler okutulmaktadır (İlhan & Karadeniz, 2016).